Перевод: с турецкого на немецкий

с немецкого на турецкий

ikinci gelmek

  • 1 ikinci

    ikinci zweite(r); Vize-, stellvertretend;
    ikinci çağ (a zaman) GEOL Mesozoikum n;
    THEA ikinci derecedeki rol Nebenrolle f;
    ikinci gelmek SPORT Zweite(r) werden;
    ikinci yarı SPORT zweite Halbzeit;
    ikincisi(nde) zweitens

    Türkçe-Almanca sözlük > ikinci

  • 2 ikinci

    I adj zweite(r, s); s. a. altmışıncı
    II s Zweite(r) f(m)
    \ikinci gelmek Zweite(r) werden

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ikinci

  • 3 gelmek

    gelmek <- ir>
    vi
    1) kommen, erscheinen
    2) mitkommen
    o da ( bizimle) geldi auch er kam (mit uns) mit
    gelmezseniz biz de gitmeyiz wenn Sie nicht mitkommen, gehen wir auch nicht; ( ikinci kişi çoğul) wenn ihr nicht mitkommt, gehen wir auch nicht
    3) vorkommen
    bana öyle geldi ki, sanki... es kam mir so vor, als ob...
    o bana yabancı gelmiyor sie kommt mir bekannt vor
    4) sich stellen
    duymazlıktan/bilmezlikten \gelmek sich taub/unwissend stellen
    5) birine bir şey ağır/kolay/zor \gelmek jdm etw schwer-/leicht-/schwerfallen
    6) aklıma gelmiyor! ich komme nicht drauf!, es fällt mir nicht ein!
    kulağa hoş \gelmek sich gut anhören, angenehm klingen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > gelmek

  • 4 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

  • 5 sıra

    I s
    1) ( dizi) Reihe f
    \sıra bende ich bin an der Reihe, ich bin dran
    \sıra ile der Reihe nach
    \sıra kimde? wer ist an der Reihe?, wer ist dran?
    birinci/ikinci/üçüncü \sırada an erster/zweiter/dritter Stelle
    şimdi \sıra onda jetzt ist er dran
    \sırası gelmek an der Reihe sein
    \sıraya dizilmek sich aufreihen
    \sıraya girmek sich einreihen
    2) Reihenfolge f
    alfabe [o abece] \sırası alphabetische Reihenfolge
    3) Abfolge f
    olayların kronolojik \sırası die chronologische Abfolge der Ereignisse
    4) ( oturulacak yer) Bank f
    5) ( zaman) Moment m, Zeitpunkt m
    ara \sıra ab und zu, gelegentlich; ( zaman zaman) von Zeit zu Zeit, hin und wieder
    beklenilmeyen bir \sırada in einem unerwarteten Moment
    II adv
    ardı \sıra hinterher
    arkası \sıra hinterher
    önü \sıra vornweg
    yanı \sıra nebenbei, nebenher

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > sıra

См. также в других словарях:

  • ikinci gelmek — bir yarışmada birinciden sonraki dereceyi almak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ikinci — sf. 1) İki sayısının sıra sıfatı 2) Sırada önem bakımından birinciden sonra gelen Tevfik in alçak gönüllü, hep ikinci planda kalma olgunluğundaki pişekârlığı Dümbüllü ye sanatını en iyi değerlendirme olanağını sağlardı. H. Taner 3) Değer ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • NEŞ'E-İ ULÂ — İlk hayat. Ruhun bedene girmesi. Dünyaya gelmek.(...Peygamber in (A.S.M.) emrettiği gibi, Neş e i ulâyı gören adam, neş e i uhrâyı inkâr edebilir mi? Çünkü ikinci teşekkül, yâni ikinci yapılış birinci teşekkülden daha kolaydır. İ.İ.) (Bak:… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bozulmak — nsz 1) Bozma işine konu olmak Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur. B. Felek 2) Yiyecek kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekşimek Et bozulmuş. 3) Dağılmak, bozguna uğramak Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez den… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • büyümek — nsz 1) Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek Büyür güzellikleri, vücutları, kısmetleri çocuklar uyurken. F. H. Dağlarca 2) Yetişmek İhtiyar Süleyman Çavuşun ellerinde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sırt — is., anat. 1) Omurgalı veya omurgasız hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan üst bölüm Arabacı katırın sırtına binmiş. F. R. Atay 2) anat. İnsanlarda boyundan bele kadar uzanan üst bölüm, göğüs karşıtı 3) Kesici araçların kesmeyen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uç uca — zf. Bir şeyin son noktasıyla, ikinci bir şeyin baş noktasını birbirine ekleyerek Efendi buncağızların ayakta geldikleri yolu uç uca eklesen kaç Göztepe tutar bilir misin sen? R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller uç uca gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yan — is. 1) Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı. M. Ş. Esendal 2) Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet Yaşlı garson yanımıza geldi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Yer 4) Üst 5)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zar — 1. is., esk., Ar. izār dan Kadınların örtündükleri çarşaf, car (II) 2. is. 1) İnce perde veya örtü 2) anat. İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar veya organ bölümleri, çeper 3) bit. b. Birbirine sımsıkı yapışık hücre veya moleküllerden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»